Süleyman Onatça SEDEFED-REF Rekabet Kongresi Açılışında Konuştu

Süleyman Onatça SEDEFED-REF Rekabet Kongresi Açılışında Konuştu

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça, 22 Mayıs 2014 tarihinde, SEDEFED ve REF’in ortaklaşa düzenlediği Rekabet Kongresi’nde bir açılış konuşması yaptı.

Konuşmanın tam metni aşağıda yer almaktadır.

Sayın Başkanlar, Değerli Katılımcılar, Değerli Basın Mensupları,

“Sektörel Dernekler Federasyonu”, TÜSİAD ve “Sabancı Üniversitesi-TÜSİAD Rekabet Forumu” tarafından düzenlenen Rekabet Kongresi’nin açılışına hepiniz hoşgeldiniz. Şahsım ve TÜRKONFED yönetim kurulu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz hafta yaşanılan Soma’daki iş kazası bizi çok üzdü. Manisa’daki Soma madenlerinde yaşanan kazada maalesef 301 maden işçisi hayatını kaybetti. Türkiye’de son yıllarda yaşanan iş kazalarının ve bu kazalar sonucu gerçekleşen ölüm ve yaralıların sayısı kabul edilemeyecek bir düzeye ulaşmıştır. Bizim arzuladığımız sadece büyüyen bir ekonomi hedefi değil, ülkemizi aynı zamanda yurttaşlarının güven içinde yaşadığı ve en önemlisi güvenli çalışma ortamına sahip olduğu bir ülke seviyesine çıkarmaktır.

Ülkemizin arzu ettiğimiz gelişmişlik seviyesine ulaşması için TÜRKONFED olarak sanayimizin, üreticilerimizin ve KOBİ’lerimizin rekabet gücünü artırmayı da temel hedefimiz olarak görüyoruz. Bu misyon doğrultusunda bölgesel ve sektörel kalkınma vizyonları geliştirerek uluslararası entegrasyona ve ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına destek olacak çalışmalar yapıyoruz. 

Bu kapsamda, TÜRKONFED olarak geçtiğimiz ay Avrupalı KOBİ’lerin sesi olan Avrupa Esnaf ve Sanatkâr KOBİ’ler Birliği UEAPME’ye üye olduk. UEAPME üyeliği ile onuncu yılımıza çok daha büyük ve çok daha güçlü bir aile olarak giriyoruz. Bu üyelik sayesinde AB düzeyinde Türk KOBİ’lerinin sesini duyurmakla kalmayacak, KOBİ’lerin güçlendirilmesi için AB düzeyinde yapılanları Türkiye’ye taşıma fırsatı da bulacağız. Böylelikle, ekonomimizin belkemiği olan KOBİ’lerimizin kurumsallaşması ve dünya çapında daha rekabetçi bir yapı kazanması için izlenecek adımların takibinde elimiz daha da güçlenecektir.

Değerli konuklar,

Türkiye ne yazık ki son dönemde yavaş büyüme, yüksek cari açık, yüksek enflasyon sarmalına girdi. Oysa 2001 ile 2007 yılları arasında tüm dünyada gıpta ile bakılan bir büyüme performansı sergilemişti. Maalesef, 2008 yılından sonra bu performansı sürdüremiyoruz. Ekonomimiz 2011’in son çeyreğinden itibaren yavaş büyüme dönemine girdi.  2013 yılında %4 büyüyen ülke ekonomisi için bu yıl da büyüme beklentisi maalesef çok parlak değil. 2014 yılı büyüme beklentisi IMF’ye göre %2,3 Merkez Bankası beklenti anketine göre ise %2,8 seviyesine kadar geriledi. 

Bu kapsamda, bu yıl dokuzuncusu düzenlenen rekabet kongresinin, “Rekabetin bel kemiği: imalat sanayisi” konusunu ele almasını çok önemli buluyoruz. Zira hepinizin malumu olduğu üzere imalat sanayi diğer sektörlere yayılım etkisi dolayısıyla ülke ekonomisi için çok kritik bir önem arz ediyor. Unutmayalım ki hammadde üretimi de hizmetler sektörü de imalat sanayi için yapılır.

İmalat sanayi ve imalat sanayinin rekabet gücü Türkiye ekonomisinin en önemli gündem maddesi. Ülkemiz çok uzun zamandır yüksek cari açık sorunu ile baş etmeye çalışıyor. Her ne kadar son zamanlarda açıkta azalma olsa da seviye olarak hala çok yüksek. Cari açığın nedeni dış ticaret açığı; dış ticaret açığının nedeni ise imalat sanayinin rekabet gücünün arzu edilen seviyede olmaması. Dünya genelinde emtia ihracatı toplam ihracatın %75,6’sını oluştururken, Türkiye’de imalat sanayinin toplam ihracattaki payı %94’e ulaşıyor. Dolayısıyla, imalat sanayinin uluslar arası piyasalardaki rekabet gücünün artırılamaması durumunda, cari açığın finansmanı ülkemiz için her daim varlığını koruyan bir risk unsuru oluşturuyor.

Küresel ekonomide bir toparlanma görülüyor; bu toparlanma fırsatları olduğu kadar tehditleri de beraberinde getiriyor. İmalat sanayinin rekabet gücünün ihracat artışına imkan vermemesi halinde, dünya ekonomisindeki gelişmelerin ülkemiz üzerindeki etkisi olumsuz olacak.  ABD ekonomisinin toparlanmasına mükabil FED tahvil alımlarında azaltmaya gitti. Bu süreç küresel likiditeyi azaltıcı etki yapıyor. Gelişmekte olan ülkelerde finansman sıkıntısı yaratan bu durum, yüksek cari açığı olan ülkeleri daha riskli kılıyor. Nitekim Türkiye’ye baktığımızda, yıl başından bu yana cari açığın finansmanında küresel pazarlardan yararlanamadığımızı görüyoruz.

Küresel ekonomideki gelişmeler, finansman açısından yarattığı risklere rağmen üreticilerimiz için önemli fırsatlar da sunmaya devam ediyor. Gerek IMF, gerek OECD, gerek Dünya Bankası raporları küresel toparlanmanın hız kazandığına yönelik işaretler veriyor. Özellikle ABD’de bu toparlanmanın izleri daha net görülüyor. En büyük ticari partnerimiz olan AB’de de iyileşmenin izlerine rastlamak mümkün. Bu kapsamda, imalat sanayi ihracatımızı artırıp dünya ekonomisindeki toparlanmadan pay almamız halinde, üreticilerimize yeni kapılar aralanacak.

Türkiye dünya ekonomisindeki toparlanmadan pay almak yerine iç piyasaya bağlı olarak büyüyor. Büyümemizin dinamiklerine baktığımızda son yıllarda itici gücün iç talep olduğunu görüyoruz. Nitekim Ekonomik Araştırmalar Bölümümüzün yaptığı çalışmada da uzun vadede, ihracat ile sanayi üretimi arasında yakın bir ilişkiye ulaşamadık. Ancak, yine yaptığımız ekonometrik çalışmalar bize gösterdi ki son aylarda imalat sanayimizdeki üretim artışında ihracat itici bir rol oynadı. Seçin öncesi siyasi gerginlik beklentilerde bozulmaya neden olurken, küresel gelişmeler ihracatı tetikleyici bir konjonktür yarattı. Dolayısıyla, üreticilerimiz iç talepteki daralmanın etkisini ihracat ile dengeleme fırsatı yakaladılar.

Ancak bu ihracat performansı yeterli değil. Türkiye’nin dünya ticaretinden daha fazla pay alabilmesinin yolu, ihracatta ürün desenini daha teknoloji yoğun ürünlere doğru değiştirebilmesinden geçiyor.

Son açıklanan ihracat verileri bize gösteriyor ki yüksek teknolojili ürünleri toplam imalat sanayi ihracatındaki payı artmış olsa da, yine de payı %3,2. Öte yandan, düşük teknolojili ürünlerin de toplam ihracattaki payı da arttı ve %34,2 seviyesine ulaştı. Bu rakamlar bize biraz da neden yüksek cari açık yaşadığımızı anlatmıyor mu?

Ürün bileşiminde düşük ve orta teknolojili ürünlerin ağırlıklı olması, ülkemizin orta gelir tuzağında olmasının nedenlerinden birisi. Geçen yıl açıklamış olduğumuz Orta Gelir Tuzağı’nda Çıkış: Hangi Türkiye raporumuzda Düzey 2 bölgelerinin teknoloji seviyelerini inceleyen detaylı bir teknoloji düzeyi araştırması yapılmıştır. Bu araştırmada işlenmiş ürünler dört teknoloji düzeyinde incelenmiştir: bunlar düşük teknoloji, orta-düşük teknoloji, orta ileri teknoloji ve ileri teknolojidir. Araştırmanın bulgularına göre Türkiye’de orta gelir tuzağında olan bölgelerde teknoloji seviyesi düşüktür. Türkiye’de orta gelir tuzağı riski olmayan bölgelerin bile orta-düşük teknoloji seviyesinde yer aldığı görülmektedir. Türkiye’de Düzey 2 bölgeleri arasında teknoloji seviyesi en yüksek bölge TR51 Ankara bölgesidir ve onu TR10 İstanbul bölgesi takip etmektedir. Türkiye’nin ortalama teknoloji düzeyinden yukarıda bulunan sadece dört bölge daha bulunmaktadır; bunlar TR42 Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova; TR41 Bursa, Eskişehir, Bilecik; TR81 Zonguldak, Karabük, Bartın ve TR31 İzmir bölgeleridir.

Üretkenlik artışının ithal teknolojiye dayalı olması, uluslararası rekabetçilik ve orta gelir tuzağı açısından risk üretmektedir. Bu yüzden ülkemizin orta gelir tuzağında olmasının en büyük nedenlerinden biri de teknoloji tuzağıdır. Yani üretim yapımızın orta düşük teknoloji seviyesinden daha ileri taşınması, orta ileri teknoloji üreten yapıya geçmesi elzemdir ve ivedidir.

Dolayısıyla, bu veriler ışığında bir kez daha altını çizmek istiyoruz: orta gelir tuzağından kurtulmak isteyen ülkemiz için yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmak gerekmektedir.

Bu kapsamda, Rekabet Kongresinde, bugün ele alınacak olan konuların, açıklanacak raporların, imalat sanayinin evrimi konusunda ışık tutacağına inanıyorum.

Sonuç olarak, bu duygu ve düşüncelerle Kongremizin başarılı geçmesini diler. Kongreye destek veren tüm kurumlarımıza, Kongreyi düzenleyen SEDEFED Başkanımız Sayın Sefa Targıt’a ve nezdinde tüm SEDEFED yönetim kuruluna, TÜSİAD Başkanı Sayın Muharrem Yılmaz’a, Sabancı Üniversitesi Rektörü ve REF Üst Kurul Eş Başkanı Nihat Berker’e ve organizasyonda Emeği geçen herkese şükranlarımı sunar,

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder sevgi ve saygılarımı sunarım.

Paylaş: