14. GİRİŞİM ve İŞ DÜNYASI ZİRVESİ AÇILIŞ KONUŞMASI

14. GİRİŞİM ve İŞ DÜNYASI ZİRVESİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Sayın Bakan, sayın vali, sayın milletvekilleri, değerli rektör, Değerli başkanlar, TÜRKONFED üyeleri, ve Değerli basın mensupları

TÜRKONFED 14. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nde yönetim kurulu adına sizleri saygı ile selamlıyor, hoş geldiniz diyorum.

Bu toplantının düzenlenmesinde emeği geçen Diyarbakır Organize Sanayi İşadamları Derneği Başkanı Aziz Özkılıç ve DOGÜNSİFED Başkanı Tarkan Kadooğlu nezdinde tüm bölge derneklerinin ve federasyon üyelerine en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Merkezimiz İstanbul’da ancak TÜRKONFED’in, ülkenin dört bir yanında üyeleri bulunuyor, Böylece ülkemizin meselelerini yakından görme, her bölgeden iş dünyası ile kaynaşma  imkanı buluyoruz. Bu nedenle, kurulduğumuz günden bu yana başta Diyarbakır olmak üzere bölgenin çeşitli kentlerinde toplantılar düzenledik, çalışmalar yürüttük. Diyarbakır’a, SİAD’lar platform çalışmaları yapmaya başladıkları 1998 yılından bu yana çok kez geldik. Benim şahsen sekizinci gelişim.

Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı bağlamında zirvemizin, son 10 yılda yaptığımız en önemli Zirve olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bugün Diyarbakır, önümüzdeki yılın ülkemize huzur ve barış getirmesini dilemek için mükemmel bir ortam. Zirvemize katılan her kesimden değerli hazıruna bakınca da, bu dileğimizin gerçekleşeceğine inancımız daha da artıyor.

Değerli dostlar,

Gerilimlerle dolu bir yıl geçirdik. Bir yandan küresel ekonomik kriz sonuçlarının  firmalarımızı olabildiğince az etkilemesi için uğraşırken, bir yandan da referandumun ülkeyi geren ve toplumu adeta ikiye bölen siyasi etkisini atlatmaya çalışıyorduk. Bütün bunlar olurken, iki ileri bir geri giden demokratik açılım ya da Kürt açılımı diye adlandırılan önemli sürecin  de raydan çıkmadan ilerlemesini umuyorduk.

Türkiye kriz sonrası iyi bir performans gösterdi. 2001 yılındaki kriz sonrası alınan önlemlerin bu güne değin tavizsiz takip edilmesi, ülkemizin krizi en az hasarla atlatmasına neden oldu. Geçmiş tecrübelerden ağzı yanmış bir kesim olarak TÜRKONFED camiası, bu sürecin IMF’siz atlatılabileceğine ihtimal vermiyordu. Dolayısıyla krizden geçerken hükümetin IMF’nin disipline edici bekçiliğine ihtiyaç duymamış olmasını da ayrı bir başarı olarak telakki ediyoruz. Ayrıca, KOBİ’in desteklenmesi konusunda atılan adımların önemini  de  görüp takdir ediyor, ancak başlayan bu zihniyet değişiminin henüz yetersiz olduğunun, daha pek çok düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyoruz.

Pekiyi tüm bu olumlu gelişmeler yeterli mi?

Her zaman olduğu gibi, bizim görevimiz daha iyiyi istemek, daha iyiye  ulaşabilmek için yapıcı tenkitlerimizi dile getirmek, bizce doğru olan yola ışık tutmak. Dolayısıyla bu soruya cevabımız hayır.

Öncelikle söylenmesi gereken şudur ki, ekonomik büyümenin dağılımı adaletli değil ve özellikle krizden darbe yiyen KOBİ’ler hala kendini toparlayamadı.

Bir başka sorun, seçilmişlerin birbirlerine yaklaşımlarındaki üslup hataları. Kullanılan sert üslup, adeta onur kırmak için kullanılan kelimeler, toplumdaki bölünmeyi giderek derinleştiriyor; sokaktaki vatandaşı, özellikle de gençleri ümitsizliğe itiyor, sinirlerinin gereksiz yere gerilmesine sebep oluyor. Vaki ufak tefek kıvılcımlar, ileride daha büyük sorunların da habercisi adeta. 1970’li yıllara dönme fobisi oluşmaya başladı, bizim yaşımızdakilerde. Ama birçok siyasimizin kulakları bu mesajlara tıkalı, bu üsluptan medet umuyorlar adeta. Çünkü seçim yaklaşıyor.

Ama bir şey çok netleşti geçtiğimiz yıl içinde. Birçok konuda taşlar yerinden oynadı ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Evet, Kürt açılımı süreci uzuyor ama bu süreç, belli düzeyde bir tartışma içinde ve gözler önünde oluyor. Taraflar artık sadece karşısındakini suçlamıyor, biraz da dönüp kendine bakıyor. Bu şimdiye kadar görmediğimiz bir durum. Ancak, seçim  atmosferi çerçevesinde siyasilerimizin söylemlerinin sertleşmesi maalesef demokratikleşme ve Kürt açılımı konusunu engelleyici, yavaşlatıcı düzeyde. Ümidimiz, seçim yaklaştıkça daha da sertleşebilecek söylemlerin süreci durdurmaması. Çok iyi biliyoruz ki, şiddetin yerine  siyasi huzurun olduğu yerde ekonomik gelişme daha çabuk olur. Yatırımlar hızlanır, kısa ve orta vadeyi görebilen iş adamı daha rahat davranır, bölge daha hızlı kalkınır, refah seviyesi yükselir. Son günlerde bölgede görünen istikrar ışığının ve tabii komşularımızla iyi ilişkiler kurulmasının, sınır komşularımızla vizenin kalkmasının ticari ilişkilerimizi hiç olmadığı kadar geliştirdiğini herhalde en iyi bu bölgenin işadamları görmektedir.

Öte yanda asker sivil ilişkilerinin bazen sancılı geçen anlaşmazlık noktaları da birer birer çözüm buluyor. AB standartlarına daha yaklaşan biçimde normalleşme hissediyoruz ki bu, Cumhuriyet tarihinde ilk kez görülen yeni bir denge kurulması anlamına geliyor.

TÜRKONFED başta olmak üzere, tüm sivil toplum kuruluşlarının ekonomik  konularda olduğu kadar, bölgeye huzur gelmesini sağlayacak siyasi konularda da doğru yolu gösteren, zorlayıcı rolü ve sorumlulukları olduğunu hiç unutmuyoruz.

Değerli dostlarım,

Ülke önemli siyasi ve ekonomik süreçlerden geçerken, biz de TÜRKONFED olarak bazı temel çalışmaların içindeydik 2010 yılı boyunca. Bandırma ve Bodrum’da gerçekleştirdiğimiz iki başkanlar konseyinden başka, bu yıl yepyeni bir toplantılar dizisi başlattık. TÜSİAD Başkanımız Sayın Ümit Boyner’in de katımıyla, Gaziantep, Trabzon, Elazığ, Tunceli, Bursa ve Edirne’de bir dizi toplantı gerçekleştirdik. Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü  olarak adlandırdığımız bu toplantıların iki önemli amacı var.

 

1. Ülke sathına yayılmış olan TÜRKONFED derneklerimizi ve federasyonlarımızı daha da güçlendirmek;

 

2. Kurulma çabaları 2004 yılında başlayan Kalkınma Ajansları’nın çalışmalarına TÜRKONFED olarak nasıl katkıda bulunabileceğimizi irdelemek, bu konuda ziyaret ettiğimiz yörelerde farkındalık yaratmak.

Örgütlenmeyi içeren birinci amacımız konusunda önemli gelişmeler kaydettiğimizi ifade edebilirim.  Bir  yıllık bu çalışmaların sonucunda  Doğu  Karadeniz,  Batı  Akdeniz,  İstanbul ve

Trakya Federasyonu olarak dört bölgemizde dört yeni federasyonun kuruluş çalışmaları son aşamasına geldi. Bu çalışmalara olan katkısından dolayı Sayın Muharrem Yılmaz’a ve yeni kurulacak olan Federasyonların maddi sorunlarını aşmada TÜSİAD’ın desteklerine, sayın Ümit Boyner’in şahsında huzurlarınızda teşekkür etmek isterim.

Şimdi, bu çalışmalarımızın ikinci amacı olan Kalkınma Ajansları konusunda biraz durmak istiyorum izninizle.

Ülkenin en yavaş büyüyen bölgesi, ülkenin toplam büyüme hızını doğal olarak aşağı çeker. Yani aslında gelişmişlik düzeyimizi değerlendirirken, en gelişmiş değil, en az gelişmiş bölgemize bakarsak, daha gerçekçi bir tablo çizmiş oluruz. Bu nedenle de bölgeler arası gelişmişlik farklarının en aza inmesi sağlayacak bir  çalışma, çok önemlidir.

Bölgesel kalkınmayı mümkün kılacak en önemli itici güçlerin başında da Avrupa ülkelerinin uzun yıllardır uygulayageldiği kalkınma ajansları gelmektedir. Biz TÜRKONFED olarak kalkınma ajanslarını, yasasının oluşturulması aşamasından başlayarak mercek altına aldık. Bu konuda tüm bakanlarımız ve bürokratlarımızla dirsek teması içinde olduk. Ancak son dönemde hızlanan çalışmalar nedeniyle özellikle bizlerle sıcak ilişkilerini esirgemeyen ve sorunların süratle çözülmesinde bizlere destek olan Sayın Bakanımız Cevdet Yılmaz ile DPT müsteşar, müsteşar yardımcısı ve diğer görevlilerine teşekkürü borç biliriz.

Bugün kalkınma ajansları TÜRKONFED’in bu konudaki vizyonuna bire bir uyuyor mu?

Biz TÜRKONFED olarak temel eleştirimizi henüz yasa oluşturulurken yapmış ve ilk kurulduğu şekliyle ajansların fazla merkeziyetçi yapısını tenkit etmiştik. Bu güne kadar atılan adımlar, ajansların yapısının TÜRKONFED’in görüşleri ile bire bir çakışmasını sağlayamadı. Yine de, biraz önce belirttiğim gibi, gerek Bakan seviyesinde, gerekse bürokratlar seviyesinde mevcut diyaloğumuzun, ajansların daha iyiye ulaşacağının müjdecisi olduğunu düşünüyoruz. Dün, Dicle Üniversitesi’nde çok faydalı bir panel düzenledik. Panelimize, ülkenin çeşitli köşelerinden gelen kalkınma ajansları genel sekreterleri, kalkınma kurulu başkanları, DPT yetkilileri, akademisyenler ve TÜRKONFED üyeleri yanında Avrupa Kalkınma Ajansları Birliği EURADA Direktörü Christian Saublens de katıldı. Kalkınma ajanlarının kurulduklarından bu yana, tüm tarafları ilk kez bir araya getiren bu panelin hepimize önemli katkı sağladığından eminim.

Sabancı Üniversi’nden değerli öğretim üyeleriyle işbirliği içinde hazırlamış olduğumuz bölgesel kalkınma konusundaki raporun yayımlanmasını, dünkü panel sonuçlarını da kapsayabilmesi açısından kısa bir süre bekletiyoruz. Değerli Hocamız Doç. Dr. Alpay Filiztekin bugün bu konuda bize bir sunum yapacak.

Sevgili arkadaşlarım,

2010 yılı içinde çeşitli vesilelerle gerek basında gerek kamuoyunda dillendirdiğim görüşlerimin önemli bir kısmı da sivil toplum kuruluşlarının ülkemizde algılanışına yönelikti. Gururla ifade etmek isterim ki, TÜRKONFED olarak gönüllülük ve bağımsızlık konusunda gösterdiğimiz özen, bizi her konum ve koşulda özgür ve hatta özgün kılmaktadır. Laik ve birlik, bütünlük içindeki Türkiye şartının yerine gelmesi dışında tabii tarafsızız da. Düşüncelerimizi ve eleştirilerimizi, toplumun ve üyelerimizin menfaatleri dışında bir kritere sığınmadan ve sakınmadan ifade ediyoruz. Özellikle siyasi tarafsızlık konusunda tüm üyelerimizin hassasiyeti bizim en önemli güvencemizdir. Bu hassasiyetiniz nedeniyle sizlere bir kez daha teşekkür etmek isterim.

TÜRKONFED üyelerinin büyük çoğunluğu KOBİ. Teker teker ele alındığında küçük gibi görünse de KOBİ’ler, bir araya geldiğinde inovasyonun, AR-GE’nin, ülke ekonomisinin, istihdamın temel direğini oluşturur. Oysa çoğumuzun daha fazla katma değer yaratmak için araştırmaya ayıracak, inovasyon peşinde koşacak kadar mali gücü yok. Bu nedenle birlikteliğimiz, birlikte ses verebilmemiz çok önemli.

TÜRKONFED mesaisinin en önemli bölümü KOBİ’lerin sorunlarının çözülmesi yolunda harcamaktadır. Bu güne kadar çeşitli özgün çalışmalar yaptık, raporlar yayınladık, çeşitli devlet yetkilileriyle çözüm önerilerimizi tartıştık. Mesleki eğitim, istihdamın geliştirilmesi, kadının iş hayatındaki rolü, KOBİ’lerde başarı örnekleri ve sair çalışmalarımız herkes tarafından bilinmekte. Son olarak gündeme getirdiğimiz konu, AB ülkelerinde ve Hindistan’da başarıyla uygulanmakta olan geç ödemeler direktifi oldu. Çok anlattığım için detayına girmeyeceğim: bu uygulama, devlet kurumlarının, belediyelerin ve büyük şirketlerin KOBİ’lerin finansman gücünü yıpratan yaklaşımlarda bulunmalarını engelleyen kurallar manzumesi. Bu uygulamayı Türkiye’de gerçekleştirebilirsek önemli bir adım atılmış  olacağına inanıyorum.

Sevgili dostlarım,

Bir yılı geride bırakıyoruz. Önümüzde ise en önemli gündem maddesi seçim olan yeni bir yıl bizi bekliyor. Ümidimiz, seçim ekonomisinden, sert tartışmalardan, toplumu geren yaklaşımlardan uzak, demokrasimize yakışır bir seçim yılı geçirmek. Sözlerimi, toplum olarak çok geciktirdiğimizi düşündüğüm başka bir konudaki düşüncelerimi seslendirerek tamamlamak istiyorum.

Referandum sürecinin de çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi Anayasa  konusunda parçacı çözümler, çözdüklerinden çok karışıklığa neden oluyorlar. Bu nedenle, temel ilkelerinde tüm toplumun uzlaştığı, devlete karşı bireyin haklarını ön plana alan, temelinde insan hakları olan, demokrasinden ve fikir özgürlüklerinden prim vermeden ülke güvenliğini ve bütünlüğünü sağlayan, laikliği güvence altına alan bir Anayasa hepimizin özlemidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum...

 

Paylaş: