TÜRKONFED Başkanı Süleyman ONATÇA'nın II. KALKINMADA BÖLGESEL DİNAMİKLER SEMPOZYUMU Açılış Konuşması

TÜRKONFED Başkanı Süleyman ONATÇA'nın II. KALKINMADA BÖLGESEL DİNAMİKLER SEMPOZYUMU Açılış Konuşması

Sayın Bakanım, Sayın Valim,

Sayın Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm,

Sayın Tüsiad Başkanım,

Sayın OECD Bölgesel Kalkınma Politikası Bölümü Başkanı

Değerli TÜRKONFED üyeleri, Değerli öğretim üyeleri,

Kalkınma ajansları genel sekreterleri İş dünyasının değerli temsilcileri, Değerli basın mensupları,

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu adınasizleri saygıyla selamlıyorum.İkinci Kalkınmada Bölgesel Dinamikler Sempozyumu’na hoş geldiniz.

“Bölgesel Kalkınma”,TÜRKONFED olarak en önemli çalışma alanlarımızdan bir tanesi. Kuruluşumuzdan bu yana araştırma, rapor ve faaliyetlerimizle bu konuyu her fırsatta ve her platformda tartışmaya açmaya çalıştık.

Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz Kalkınmada Bölgesel Dinamikler Sempozyumu’nu da, bu alanda bilgi üretimini artırmak, kamu – üniversite - özel sektör işbirliğini geliştirmek, bölgesel kalkınma politikalarının oluşturulmasına katkıda bulunmak ve “Bölgesel Kalkınma” kavramının anlaşılmasını ayrıca, kamuoyuna anlatılmasını sağlamak  amacıyla düzenlemiş bulunuyoruz.

Düzenlediğimiz sempozyuma, yurtdışından ve Türkiye’den birçok akademisyen, araştırmacı, uzman ve kamu yöneticisi katılıyor. Onların da değerli katkılarıyla, bölgesel kalkınmanın çeşitli boyutlarını ele alarak bu konudaki tartışmaları zenginleştirmeye ışık tutacağımıza inanıyoruz.

Bugünkü oturumlarda, bölgesel kalkınma ile ilgilipolitika, strateji ve reform önerilerini tartışacağız. Türkiye’nin önde gelen akademisyenlerinin bölgesel kalkınma konusundaki görüşlerini de dinleyeceğiz.

Değerli akademisyenlerimize ve iş dünyasınındeğerli temsilcilerine sempozyumumuza katılım ve katkıları için çok teşekkür ederiz. Tabii teşekkürlerimiz bununla sınırlı değil. Çünkü bu sempozyumun gerçekleşebilmesinin arkasında çok emek var.

Bugün burada sunulacak başarılı çalışmaları, saygıdeğer akademisyenlerden ve Kalkınma Bakanlığı’ndan değerli isimlerden oluşan bir bilim kurulu değerlendirdi. Bilim kurulumuza huzurlarınızda teşekkür etmek isterim.

Bugün bizi burada ağırlayan Sayın Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’a ve Adana Büyük Şehir Belediye Başkan Vekilimiz Sayın Zihni Aldırmaz’a,Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Mustafa Kibar’a vebu organizasyonda ekibi ile birlikte büyük özveri gösteren Adana SİAD Başkanı Sayın Süleyman Sönmez ‘e deteşekkür ediyoruz.

“Bölgesel kalkınma” alanındaki vizyonu ile bize ışık tutan, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da yoğun programına rağmen toplantımıza katılan Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’a, Kalkınma Bakanlığı’nave bakanlığın desteğini  somutlaştıranKalkınma Bakanlığı Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü ile Genel Müdürü Sayın Nahit Bingöl’e şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgili konuklar,

2012’nin son çeyreğine, makroekonomik dengelerde geçmiş yıllara oranla zayıflamış olarak giriyoruz. Büyümenin yavaşlaması, büyümenin nimetlerinin ne ölçüde adil dağıtıldığı ile ilgili sorunu da gündeme getiriyor.

Bildiğiniz gibi, gelir adaletindeki sıkıntıların bir yansıması bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarıdır.

Son 50 yılda bölgesel gelişme politikaları uygulanmasına yönelik tüm çabalara rağmen, Türkiye’de bölgesel farklılıklar ülke düzeyinde ki; eşitsizliğin önemli bir kaynağı olmayı sürdürüyor. Bazı bölgelerde kişi başına gelir, ortalamanın çok gerisinde. İşsizlik ise,oldukça yüksek boyutlarda seyrediyor. Büyümede dengeli dağılım ve eşitlik maalesef sağlanamıyor.

Rakamlara baktığımızda; bugün nüfusun yüzde 16.1’i yoksulluk riski altında. Kentsel ve kırsal yerler için hesaplanan yoksulluk sınırlarına göre, kentsel yerlerde bu oran yüzde 13,9 iken, kırsal yerlerde yüzde 15,7 dir.

Yoksulluk derecesi bölgeden bölgeye de önemli farklılıklar gösteriyor. Türkiye'deki yoksulların yüzde2.6’sı Doğu Karadeniz’de yaşarken, yüzde 32,3’ü güneydoğuda yaşıyor. Akdeniz bölgesi ise yoksulluğun can alıcı sorun olduğu bölgelerimizden bir tanesidir. Türkiye'deyoksulların yüzde 12,2’si Akdeniz bölgesinde yaşıyor.Doğu Marmara’da nüfusun en zengin yüzde 20’sinin ortalama geliri, en yoksul yüzde 20’nin 5 katı iken bu fark Akdeniz’de 7 kata yükselmektedir.

Bölgelerarası gelişmişlik farklarının yüksekliği,ülkemizde bölgesel kalkınma araçlarının bir kez daha gözden geçirilmesini gerekli kılıyor.

Bununla birlikte, bölgesel kalkınma konusunda geldiğimiz noktada Türkiye’de bir anlayış değişikliği hasıl olmuş ve olması gereken yönde adımlar atılmaya başlamıştır. BugünTürkiye’de bölgesel kalkınma geçmişte olduğu gibi merkezi hükümetin müdahalesine dayalı yukarıdan aşağıya bir yaklaşım olarak tanımlanmıyor. Bölgesel kalkınma, bölgesel, yerel, ulusal ve hatta uluslararası aktörlerin katılımıyla gerçekleşebilecek bir olgu olarak tanımlanıyor.

Öte yandan günümüzde bölgesel kalkınma, geri kalmış bölgelere dönük bir yeniden dağıtım ve teşvik sistemi olmaktan da çıkarak, bölgelerin rekabet gücünün artırılmasına dönük önemli faktör haline gelmiştir. Bölgenin mevcut sorunlarını göz ardı eden, sorunları parasal teşvik tedbirleri ile dengelemeye çalışan anlayış, yerini, öncelikli olarak sorunların saptanıp ortadan kaldırılmasına bırakmıştır.

Ülkemizin 50 yılda edindiği bölgesel kalkınma deneyimi, sadece teşvik tedbirleri vergi kolaylıkları gibi önlemler,ve yatırımların, kalifiye olmayan işgücünü geri kalmış bölgelere çekmekte yetersiz kaldığını göstermiştir.

Bu politikanın uygulanmasının yarattığı yerel idare ile merkezi idare arasındaki hiyerarşik ilişkinin bir takım olumsuz sonuçları da olmuştur.

·Merkezi hükümet eliyle yaratılan istihdam, yerel işgücü piyasalarını olumsuz etkilemiş, bürokratik ve devletçi yaklaşım bölgedeki girişimcilik kültürünü öldürmüştür. teşviklere bağlı olarak kente gelmiş olan büyük bir kaç firma yerel sanayilerin çözülmesine, geleneksel faaliyetlerin tükenmesine ve yerel girişimcilerin tasfiyesine yol açmıştır.

·Bölgesel girişimcinin içine düştüğü zafiyet, üretim, verimlilik ve istihdamın giderek gerilemesi, şirketler arasında ticari işbirliklerini engellemiş, yerel düzeyde kurulabilecek örgütlenmeleri, dayanışma mekanizmalarını zorlaştırmış, izalasyonu kaçınılmaz kılmıştır.

·Merkezi hükümetin belirleyici rolü ve gücü, birbirine komşu bölgeler arasındaki ilişkileri ve işbirliklerini de zayıflatmış, bölgelerin giderek daha fazla kendi içlerine kapanmalarına neden olmuştur.

Hem bölgenin kendi içinde hem de bölgelerarası farklılıkları azaltacak ve kalkınmayı ülke sathına yayacak bir politikanın, uygulama başarısı her şeyden önce ulusal ve yerel düzeydeki aktörlerin verimli işbirliğini gerektirir. Yerel düzeyde bu katılımcılığı, şeffaflığı, hesap verilebilirliği sağlayabilmenin mekanizması bugün için Kalkınma Ajansları ile oluşturulmuştur. Ancak, bölgesel kalkınma ajanslarının mevcut yönetim yapısı, arzulanan verimli işbirliği için yeterli değildir.

TÜRKONFED olarak, yerel aktörlerin kalkınma politikalarına dahil olmadığı ve bu politikalara katkı sunmadığı bir süreç düşünemiyoruz. Hem politikaların oluşturulması, hem de uygulanması safhalarında, bölgesel düzeydeki katılımcılığın, gelişmiş ülkelerde iyi örnekleri nasıl arttırdığını görüyoruz. Bugün toplantımıza katılarak r konuşma yapacak olan OECD temsilcisinin konuşmasının diğer ülke deneyimlerinden yararlanmak konusunda fikir açıcı, olacağını düşünüyoruz.

Değerli Konuklar,

Bu çerçevede son olarak yerel yönetimlerle ilgili yasa tasarısına da değinmek istiyorum. Hizmetlerin planlama ve uygulama sorumluluğunun merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasındaki dağılımının yeniden tasarlanmasının, Türkiye’nin yönetim yapısı açısından çok önemli bir reform fırsatını barındırdığına inanıyorum. Ancak, bu reformun hayata geçirilmeden önce toplumda etraflıca tartışılması yerel ve merkezi aktörlerin görüş ve önerilerinin sürece dahil edilmesini gerekli görüyorum.

Bu reform hazırlanırken, bölgeleri ön plana çıkaran, ulusal hedefleri bölgeler üzerinden belirlemeye çalışan bir yaklaşım, benimsenmemelidir. Bölgelerin birbirleri ile olan ve giderek artan yoğun ve derin ilişkileri nedeniyle, sadece bölgeleri dikkate alan bir anlayışın istenilen sonucu vermeyeceği açıktır. Ortaya konulacak olan yaklaşım,  gerek ulusal hedefleri, gerekse yerel unsurların çıkarlarını gözetmek, karşılıklı etkileşimleri dikkate almak ve bunlarla uyumlu olmak zorundadır.

Şöyle ki, bir bölgeye yapılan yatırım, diğer bölgelere yapılan yatırımlardan olumlu ya da olumsuz etkilenebilir. Örneğin, bir bölgeye yapılan ulaştırma yatırımı, çevre bölgelerin de cazibesini artırabilir. Ya da şimdi bazı bölgelerimizde yoğun olarak tartışıldığı gibi, bir bölgeye yapılacak enerji yatırımı, çevre bölgeleri olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, bölgesel bir politika oluşturulurken, çevre bölgelere olası etkileri de dikkate alınmalıdır.

“Doğru” yatırımların seçilmesinde yerel bilginin kullanılması, merkezi hükümetin ve bölgesel kalkınma amacıyla oluşturulmuş kurumların, yerel yönetimler ve diğer yerel aktörlerle sıkı bir işbirliği içinde olması, bölgesel ihtiyaç ve öncelikleri saptayarak yatırım politikalarını oluşturması can alıcı önem taşımaktadır.

Değerli Konuklar,

Bölgesel kalkınma dinamiklerinin harekete geçirilmesi, ikili bir yaklaşım gerektirir:

·Öncelikle bölgedeki iş ve yatırım ortamının cazip hale gelmesi ve rekabet gücünün artması için yerel kaynaklara ağırlık verilmesi gerekir. Bölgeye has özelliklerin geliştirilmesi için yatırım yapılmalıdır.

·Diğer yandan, bölgeye dışarıdan yatırım çekebilmek için uygulanacak politikalarda merkezi hükümetin devreye girmesi gerekmektedir.

Türkiye bu ilkeleri hayata geçirebilecek bir yerel yönetim reformunu gerçekleştirmesi durumunda, kalkınmayı ve gelir adaletini eş zamanlı ve dengeli bir biçimde sağlayacak, bu da Türkiye’nin arzuladığı 2023 perspektifini hayata geçirmenin yollarını açacaktır.

Sözlerime son vermeden önce,verimli bir sempozyum olmasını, bölgesel kalkınma adına bizlere ışık tutmasını diliyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Paylaş: