TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça'nın EGİAD 68. Ege Toplantısı Konuşma Metni

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça'nın EGİAD 68. Ege Toplantısı Konuşma Metni

Değerli Başkanlarım,

Muhterem hanımefendiler ve beyefendiler, TÜRKONFED adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2013’ü geride bırakmaya iki haftadan az bir süre kaldı. Hepimizin aklında “bizi nasıl bir 2014'ün beklediği” var.

Küresel ekonomideki belirsizliklerin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda gelecekte olacaklarla ilgili fikir beyan etmek, görüş oluşturmak hiç şüphesiz kolay bir iş değil. Fakat görüyoruz ki zorluk sadece ekonomiyle ilgili değil. Geçtiğimiz hafta konuştuğumuz gündemle bugün konuştuklarımız arasında çok büyük farklılıklar var. İş dünyası temsilcileri olarak siyasetteki gelişmelerin ekonomi üzerindeki etkisini gayet yakından biliyoruz. Bu olaylardan fazlasıyla etkileniyoruz.

Değerli konuklar,

TÜRKONFED kurulduğu günden beri sadece iş dünyasına ilişkin konularla ilgilenmiyor; müreffeh, huzur ve barış içinde bir Türkiye için çalışıyor. Çünkü tam demokrasi olmadan, hukuk devleti ilkeleri tam yerleşmeden, kuvvetler ayrılığı prensibi oturmuş oturmadan, sağlıklı bir ekonomik yapıya sahip gelişmiş bir ülke olunmuyor. Bu alanlarda önemli ilerlemeler kaydetmiş olduğumuz doğru. Bir daha eski günlere dönmeyi hiç kimse istemiyor. Bunun da yolu sadece ve sadece demokrasiye, kuvvetler ayrılığına ve hukuk devletine var gücümüzle sarılmaktan geçiyor.

 

Değerli arkadaşlar,

Yaşanan son gelişmelerin ekonomimize olan yansımalarının çabucak hissedildiği günleri yaşıyoruz. Umuyoruz ki bu gelişmeler, hayli borçlu olan özel sektöre, cari açık sıkıntısı yaşayan ekonomimize daha fazla olumsuz etki yaratmaz.

Buradan bir hususu da sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum. Bizler iş insanıyız. Ekonomi, moral bozukluğuna, motivasyon düşüklüğüne çabuk tepki verir. Gelişmeler her ne olursa olsun, büyük ülke olduğumuzu unutmadan, çalışmaya, yatırım yapmaya devam etmek zorundayız.

 

Değerli konuklar,

Bu doğrultuda 2013’ün nasıl geçtiği, bizi nasıl bir 2014’ün beklediği konusundaki düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum

Küresel ekonomi 2013’te biraz daha toparlandı. Toparlanmaya ABD’nin yeniden büyümede ivme kazanmasının etkisi oldu. Japonya, yıllardır sürmekte olan deflasyon ve durgunluktan çıkarak genişlemeci para politikaları ile yavaş yavaş düzelmeye başladı. Avrupa’da ise tam olarak dengeli bir toparlanmayı henüz göremiyoruz. Gelişmiş ülkeler yavaşça güç kazanıyor ancak gelişmekte olan ülkelerde büyüme yavaşladı.

Son açıklanan, 3’üncü çeyrekteki yüzde 4,4 oranındaki büyüme oranı her ne kadar parlak olsa da cari açığın GSYH’ya oranının yüzde 7’ler civarında seyrediyor olması, finansman imkanlarının daralacağı bir küresel ortamda işimizi zorlaştırıyor. Ekim ayında sanayi üretimindeki gerileme büyümenin ivmesinin azaldığını ortaya koyuyor.

Bu koşullar altında 2014’e, bir dizi belirsizlikle beraber giriyoruz. Üstüne üstlük belirsizlikler sadece ekonomide değil, siyasette de mevcut. Önümüzdeki 18 ayda 3 seçim yaşayacağız. Bu seçimlerin, ekonomik konuları ikinci plana iteceği maalesef şimdiden görülmeye başladı. . Bu açıdan bakınca 2014’ün 2013’ten çok daha parlak olacağı görülmüyor. Ekonominin iniş ve çıkışlarından en çabuk etkilenen kesimin KOBİ’ler olduğu düşünüldüğünde daha temkinli olmamız gereken bir yıla girmek üzere olduğumuzu söylemem yanlış olmayacak.

Bugünkü toplantımızda çok kıymetli konuşmacılarımız var. 2014’te dünyada ve bölgemizde bizi bekleyen ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmeler konusundaki görüşlerini bizlerle paylaşacaklar. O yüzden bu çerçevedeki konuşmamı uzun tutmayacağım.

Değerli konuklar,

 

Ekonomimizde yapısal sorunlar mevcut. Ara malı ithalatına bağımlı üretim ve ülkemize gelen sıcak para kaynaklı sermaye ile uzun süreli ve sürdürülebilir bir ekonomi yürütemeyiz. Bölgesel farklılıklar bu kadar derin olduğu sürece büyüme hızımızda da ivme yakalayamayız. Bölgesel farklılıkların bu denli derin oluşu bizi “Orta Gelir Tuzağı” sorunu ile karşı karşıya getiriyor.

Bildiğiniz üzere orta gelir tuzağı, iktisat yazınında, kişi başına gelirin 2005 satın alma gücü paritesine göre 17 bin ABD dolarını aşamaması olarak tanımlanıyor. Raporumuza göre 2011’de Türkiye’de kişi başına milli gelir 10.335 dolardır. Peki, bir ülke orta gelir seviyesine nasıl çıkar, kişi başı gelir seviyesinin 17 bin dolar düzeyine çıkması için neler yapılabilir, iktisadi yapısı nasıl dönüştürülmelidir?

Geçen yıl raporumuzun ilk cildinde bölgesel farklılıklar kapanmadıkça Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulamayacağını vurgulamıştık. Raporumuzun bu sene yayınlanan ikinci cildinde, değerli hocalarımız ülkemiz için iki bölgeli bir genel denge modeli geliştirdiler. Bu modeli kullanarak yaptıkları hesaplamalar, şimdiye kadarki ezberlerimizi bozacak nitelikte. Bu model ortaya koyuyor ki doğuda üretkenliğin artışına katkıda bulunacak her türlü kaynak, kendisinden daha büyük bir etkiye yol açacak. Mikro reformlar gerçekleştikçe makroekonomik sonuçlara erişebilecek ve Avrupa Birliği müktesebatıyla uyuma bir adım daha yaklaşmış olacağız.

“Orta Gelir Tuzağından Çıkış” çalışmamızın ikinci cildinde şunu ortaya koyuyoruz: Doğu ve güneydoğudaki illerimizin daha hızlı kalkınması, batıdaki illerimizin de yararına olacaktır.

Bu çerçevede TÜSİAD’la birlikte Bölgeler Arası Ortak Girişim Projesi, yani BORGİP adıyla yeni bir proje başlattık. Bu proje dahilinde Doğu’da odaklanacağımız sektörlerde, bölge ile bölge dışı iş insanları arasında, işbirliğini geliştiren bir zemin oluşturmayı hedefliyoruz. Örneğin, İzmirli iş insanımızı, Doğu ve Güneydoğu’daki benzer sektör temsilcileriyle bir araya getirerek bölgenin teşvik ve Ortadoğu pazarına yakınlık imkanlarını, ortak yatırımlarla avantaja dönüştürme konusunda köprü olmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede  BORGİB projemize destek veren TÜSİAD’a ve konuya İzmir’den destek veren TÜRKONFED  Yönetim Kurulu Üyemiz Şükrü Ünlütürk’e ve diğer çalışma arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

Raporumuzun 2’nci cildinde Türkiye’nin orta gelir tuzağı riski taşımayan güzel kenti İzmir’le ilgili de değerli tespitler yer alıyor. Biz İzmir’imizin, ileri teknoloji sınıfında yer alan sektörlerle büyümesinin teşviklendirilmesini arzu ediyoruz. Bu güzel şehirde çevre kirliliğine neden olabilecek sektörler yerine, yüksek katma değerli hizmet sektörü odaklı bir kalkınma modeli öneriyoruz. Ben burada bulunan iş insanlarının TÜRKONFED internet sitesinde yayınlanan ‘Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye?’ raporumuzun ikinci cildini incelemelerini öneriyorum.

 

Değerli konuklar,

Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkış stratejileri kapsamında önerilerimizi gerçekleştirdiğimiz her etkinlikte gündeme getirmeye özen gösteriyoruz. Bu kapsamda önerilerimizin özetini bir kez de İzmir’de paylaşmakta yarar görüyorum.

Bölgesel kalkınmanın sağlanabilmesi ve gelişmiş ülkeler arasına girebilmek için Türkiye, öncelikle doğusu ile batısı arasındaki gelir farklılıklarını azaltacak projelere hız vermeli. O yüzden Türkiye’nin başta doğusunda olmak üzere güneyi ve kuzeyinde 3 İstanbul’a daha ihtiyacı bulunuyor.

Ancak, bildiğiniz gibi bölgesel kalkınmanın temel taşı “eğitim”dir. “Orta Gelir Tuzağından Çıkış” raporumuzun 2’nci cildinde de iyi bir eğitim sağlanması gerekliliği yeniden karşımıza çıktı. Altyapıları güçlü olmak koşuluyla yeni üniversiteleri ve mesleki eğitim merkezlerini yoksulluk tuzağındaki bölgelerimizde konuşlandırmak, hem bölgesel farklılıkların giderilmesi hem de ülkemizin kalkınması adına önemli bir adım olacaktır.

Türkiye’nin bölgeler arası gelişmişlik farkını kaldırabilmesi için etkin projelere ve bu projeler için de finansman kaynağına ihtiyacı bulunuyor. Bunun için bulunduğu bölgelerde hem özel sektörün hem de kamunun akılcı projelerine finans kaynağı sağlayacak "Bölgesel Kalkınma Bankaları Sistemi" geliştirmeyi öneriyoruz.

Üzerinde önemle durduğumuz önerilerin öncelikle sizler tarafından sahiplenilmesini, ilgililerce de dikkate alınmasını diliyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

Paylaş: